Alaturka Konsert – Lørenskog hus

🇹🇷 Alaturka 10 yaşında!

Alaturka Turkish Women’s Choir – Oslo

Onuncu yıl dönümümüzü seyircimizle birlikte kutlamak üzere, Şef Aygün Seferli Acar yönetiminde değerli müzisyenleri bir araya getiriyor, kuzeyin güzel ülkesi Norveç’te ılık bir Mayıs akşamı sıcacık ezgilerimizi sizlerle buluşturuyoruz.

Bazen üzüntüsü ve gözyaşı bazen de neşesi ve kahkahasıyla bir dönemin adı diyebileceğimiz Yeşilçam’ın unutulmaz melodileri ve 90’lı yılların sıcacık esintilerinden oluşan bol sürprizli bir repertuvar ile huzurlarınızdayız.

7 Mayıs 2023 Pazar akşamı saat 18.00’de “Dünyaya geldik bir kere” demek üzere Lørenskog sahnesinde hep birlikte olalım!

*Biletleri aşağıdaki linkten, veya indirimli olarak koristlerimizden temin edebilirsiniz.

🇬🇧 Alaturka Turkish Women’s Choir will be celebrating its tenth anniversary in great style this year with a special concert that will be held at the beautiful concert hall at Lørenskog Cultural Center on Sunday, 7th May.

Led by our musical director and conductor Aygün Seferli Acar, we will perform a wide array of songs, and sing through the many genres and styles Turkish music has had to offer over the last half-century.

We are delighted to invite you all to our anniversary concert to celebrate with us a remarkable decade of commitment, togetherness, and choral music.

Tickets to our concert are available for purchase at https://www.lorenskoghus.no/program/alaturka-damekor-konsert/, or at a discount directly from members of our choir.

🇸🇯 Koret vårt feirer tiårsjubileum i stor stil med en spesiell konsert som holdes i det nydelige konserthuset på Lørenskog hus søndag 7. mai.

Ledet av vår dirigent Aygün Seferli Acar vil vi fremføre et bredt spekter av sanger, og synge gjennom de mange sjangrene og stilene tyrkisk musikk har hatt å tilby i det siste halve århundret.

Vi er glade for å invitere dere til vår jubileumskonsert for å feire sammen med oss et bemerkelsesverdig tiår
med engasjement, samvær og kormusikk.

Billetter til konserten vår kan kjøpes via linken ovenfor, eller direkte fra medlemmer av vårt kor til rabattert pris .

Photo credit : @rabana.photography
Poster: @rigstula

Kar Güncesi

Hayatta hiçbir şey mutlak değildir, her şey birbirine dönüşür. Yin Yang Kuramı diyoruz buna. İyiliğin kötülük-kötülüğün iyilik, güzelin çirkin-çirkinin güzel, mutluluğun mutsuzluk-mutsuzluğun mutluluk haline dönüşmesi… Ya da ilacın dönüşümü gibi; ayarında doz faydalıyken overdoz zararlı. Doğanın işleyiş düzeneği de böyle ya hani, yağmurun çisil çisil yağması insana haz veren bir görsel şölen iken delimsirek yağdığında sel ihtimaliyle tehlike çanlarının çalmaya başlaması.

Kar manzaraları da öyle; bakmaya doyamaz insan, ruhu dinlenir. Ruhu dinlendiren görüntüleri aldım hafızaya. Ama o füsunkâr beyazlığın günbegün sabrımızı sınayan bir de görünmeyen yüzü var ki gece aralıksız yağan kar sabahına gözlerini açmış Nordik insanını kahvenin uyarıcı etkisine gerek duymaksızın güne fırlatabilir. Kardelenlerin boy göstermeye başlamasıyla “Bahara şunun şurasında ne kaldı ki?” dediğimiz günlerde dahi beyazın gücüyle şekillenen hayatın bize yansımaları ve etkilerinden bahsetmek istiyorum azıcık.

İkindiüstü Oslo’dan eve döndüğümde içeri girmeden evvel “Hadi,” dedim “Garajların önünde biriken karları kürüyerek ortalığı biraz açmış olayım.” Çakır ayaz yüzünden hava sıcaklığının -8°C’ye düşmesiyle iyiden iyiye katılaşmaya başlayan beyzalıkta yolları kütürdeten araba tekerleklerinin gürültüsüne “Rukii” diye tiz bir ses karıştı. Kafamı kaldırıp baktım ki Lea. Sol çaprazda oturan komşum. Haftaya salı günü evine odun indirtecekmiş, “Sana da 2 ton getirsinler mi?” diye seslendi bana. Aramızda spontane gelişen sohbet, Lea’nın bahçesinde çiçekleri mor renkte açan leylak ağaçlarının baharda sürgün veren taze dallarından birkaç tane kopartıp benim için rezerv etmesi antlaşmasına kadar uzadı. Teşekkür niyetine yaptığım kahveleri bizim verandada ayaküstü yudumlarken epeyce bir lafladık. Yetmedi, araçlarımıza antifriz alma bahanesiyle markete doğru yola çıktık. Yol boyunca da etrafı bol bol fotoğrafladık.

Gelelim şimdi günün erken saatlerine. Sabah 8:30 suları. Bir uyandım ki her yer kar. Hem de öyle böyle değil, kat kat yorgan misali kaplamış dört bir yanı mübarek. Şehir dışına çıkacağım 9:30 trenine yetişmem şart. Tren istasyonuna aracımla ulaşacağım ama arabam kalmış kar altında, görünmüyor. Yetmezmiş gibi yolları temizleyen iş makinaları kaldırımdaki varı yoğu kepçeleriyle öne doğru sürüklerken evlerin yola açılan çıkışları da nasibini almış temizlikten (!). Bizim kapının önünde kocaman, öbek öbek kar tepeleri oluşmuş. Demem o ki arabayı çıkartmam namümkün, kar!

“Ey tanrım,” dedim “Sabah sabah beni böyle sınıyorsun hıı,” Giydim çizmeleri, kaptım odunluktan süpürgeyi, sıyırdım arabanın üzerindeki beyaz yorganı. Fırlattım süpürgeyi, kaptım küreği, veryansın ettim evin çıkışını tıkayan kar yığınlarına. Küreği sallarken söylendim belediye aracının kepçesine de kaptanına da. Ve nihayet çıktım yola. İlk döner kavşağı geçtim, ikinci döner kavşağa yaklaşırken -nasıl gördüm bilmiyorum normalde hiç fark etmem- epey ileride trafik polisi aracının maviş maviş göz kırpan sinyal lambaları… “Bunlar beni durdurur mu acep şimdi? Durdurur elbet bugün ayın on üçü,” diye paniklerken fizik tedavi saatine geç kalmam halinde banka hesabımın ödeme hanesine ışık hızıyla yetişecek olan 550 kronluk elektronik faturanın görüntüsü şimşek gibi çaktı kafama. “Kır dedim kız, kır direksiyonu sola!” Yol yokuş aşağı. Eğim iniş levhası %15’lik bir eğimi işaret ediyor ama bereket yol kazınmış ve tuzlanmış. Hafiften frene basa basa indim rampayı. Park ettim arabayı, koşmaya başladım istasyona. Tam kapının önünde dikilip açma düğmesine dokundum ki tren hareket etmeye hazırmış. Sistemin kapıları kilitlerken “click” diye çıkarttığı o gıcık ses çınlayıverdi kulağımda. Kaldım tabii bu sefer sap gibi ortada.

Bir sonraki kalkışı aldım almasına lakin koşmaktan nefes nefese yetişebildim randevuya. Rehabilitasyon ünitesindeki hekim, hem fizik tedavi uzmanı hem de kiropraktör. 45 dakikalık cehennem azabının ardından rahatladım sonunda.

Akşam çalışma masasının başına geçtiğimde günden geriye kalan pirüpak fotoğraflara baktıkça mütemadi gülümsemeler kuşatıp durdu yüzümü. Yaşadığım stresi yazıya dökerken yüreğimin sarkacını ağırlaştıran sözcüklere karşın fotoğrafların odama yaydığı huzur, o huzurun ruhuma dokunmasıyla hissettiğim hafiflik öyle tuhaftı ki… Hakikaten bir kutup haddine ulaştığında diğer kutup devreye giriyordu. Bugün yaşadığım da birbirinden kopmaz iki karşıt kutbuyla “Her iyiliğin içinde bir kötülük, her kötülüğün içinde bir iyilik vardır.” manasını taşıyan Yin Yang kozmosuna selam çakıyor adeta onun dinamiğine iyi geceler diliyordu.

Yüreğinizin sarkacını hafifleten erinçte okumalar.

Rukiye Taşkın
İZLER 60. Sayı

()

dün, bir eşyadır.
yarın ise o eşyanın yerine alınan başka bir eşyadır.
bu döngünün kimseye ya da hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, ‘kendine yeter’dir.
yani demem o ki zaman bir eşyadır ve;
ne yazık ki bizim değildir.

/ r. t.

İzler Dergisi Şubat 2023 (58)

Bazen gitmek istiyoruz bir yerlere, uzaklaşmak… Bazen de o kaçınılmaz son geliyor aklımıza ki zaten günbegün aldığımız haberlerle unutmak istesek dahi unutturmuyor bize kendini o soğuk son.

Ancak unutmamamız gereken bir şey daha var.

“Yazmak; ölümün elinden bir şey kurtarmaktır.”

İZLER, Şubat 2023 (58) “Kuzeyin Görünmezleri

~~~

~~~

Kuzeyin Görünmezleri 1

Kök bölgeden -I-

Ph. r.t.

Kuzeyde dondurucu soğuklara, tüm dünyayı etkisi altına alan savaşa, şımarık enflasyona, gelip gitmeyen arsız virüs küstah krize ve petrol zengini bir ülkenin mükellef bir sofrada halkını üvey ana dilimleriyle disipline etmeye çalıştığı modern kölelerine rağmen noel ışıkları bu sene de parıldamaya devam etti. Işıklar etrafa halen varsıl görüntüler saçadursun, bir süreliğine de olsa bize unutturulmaya çalışılan, hükümetlerin varsıl değil yoksul üretme konusunda çok daha maharetli olduklarıydı. Zira yeni yıla hazırlanan Nordikliler, özellikle asgarî maaş ile çalışan işçi ve nüfusun çoğunluğunu oluşturan emekli kesim, noel hediyelerini indirimli stantlar ve ikinci el satış yapan mağazalardan seçmek zorunda kaldılar bu sene.

2021’de kişi başına düşen GSYİH’sı 80 bin ABD doları olan ve dünyanın en müreffeh üç ülkesinden biri sayılan Norveç’te madalyonun diğer yüzü oldukça farklı. Muazzam kademelerle tatbik edilen okkalı gelir vergileri, hayli ağır katma değer vergisi, her alanı kapsayan özel ek ücret ve kesintiler, isteğe bağlı otomobil, tütün, alkol, kozmetik vb. alanlardaki harcamalara ait özel vergilerle bu ülke, dünyanın en fazla vergi uygulayan ekonomisiyle birlikte, kendi halkına da en fazla vergi yansıtan ülkelerden biri olma özelliğini taşıyor.[1] Daha yalın bir söylemle, 30’lu yaşlardaki bir Nordikli çiftin dairesi yahut müstakil evi ve o evin önünde duran bir arabası varsa bunların tümünün 25, 30 hatta 35 seneye yayılmış kredilerle “ödünç” alınmış olma ihtimali %90.  

Ph. r.t.

Onyıllardır süregelen, “Önce devlet kasası dolsun,” tıynetindeki politika ile nereye varacağımızı bilmeden yola revan olduk, gidiyoruz öylece. Çalışanların aylık kazançlarının neredeyse üçte birini vergiye düştükten sonra “halka hizmet” adı altında “halka dönüş” fizibilitesiyle yuvarlanarak gidiyoruz hem de. Oysa bu ülkede dram var; fakat beyazperdeye yansımıyor. Hoş beyazperdeye yansısa ne olacak? Zaten her birimiz mutfakta, salonda “live broadcast” yapan Big Brother realite şovları gibi değil miyiz? Üstelik seyirci koltuğunda da değiliz. Seyirci koltuğunda oturanlar tepemizdekiler. Başrol oyuncuları olarak hizmetin ve adaletin eşit dağıtılmadığını bal gibi biliyor-görüyor-yaşıyor ahüzar etmeye devam ederek, bize biçilen rolü oynayıp bitirdikten sonra sosyal medya pencerelerimizde günü sahte gülücüklerle kapatmayı da ihmal etmiyoruz. Kapanıyoruz akabinde insanlığın kocamış cılız sesiyle içimize içimize.

Geçenlerde komşum bana ülkedeki gidişatın kendisini korkuttuğunu, bugünkü tablonun 1991 yılına değin feshedilemeyen SSCB’nin komünist manifestosunu çağrıştırdığını söyledi. “Tek farkımız alışveriş için kupon değil para kullanıyor olmamız,” diye ekledikten sonra “Acaba aynı şeyi mi anımsadık?” bakışı fırlattık birbirimize… Çünkü birkaç yıl öncesinde Norveç Bankası DNB’nin nakit paranın önümüzdeki on yıl içinde kaldırılacağı yönündeki açıklamalarını hatırlamış olduk ister istemez. Sıcak para kullanımının piyasadan tamamen kaldırılmak istenmesinin anlamı, halkın yaptığı harcamaların devlet tarafından “topyekûn kontrol altına” alınması demekti. Üstelik sözlü ve yazılı medyada “böyle olması gerektiğine” dair açıklamalar yapıldı halka. Norveç Bankası DNB’nin Kişisel Pazarlar Başkanı Trond Bentestuen, yaptığı açıklamalarda ülkenin nakitsiz bir topluma doğru hızla ilerlediğini belirtirken nakit paranın piyasadan çekilmesiyle ülkede kara para aklamaya karşı mücadelede önemli bir adım atacaklarını da vurguluyordu. Sıcak parayı aşamalı olarak ortadan kaldırmanın birçok önemli avantajı olduğuna değinen Norveç Bankası, 2009’da toplumun nakit kullanma maliyetinin 3,5 milyar olduğunu hesaplıyordu. Basım, güvenlik önlemleri ve dağıtımının yanı sıra ATM’lerin yenilenmesi ve işletilmesini içeren giderlerden söz edilirken dağılımın ayrıca önemli CO2 emisyonlarına yol açtığına dikkat çekiliyordu.[2]

Çeviri: “Erna Solberg, 2030 yılına kadar nakitsiz bir Norveç hedefini başlattı ve DNB benzer görüşler dile getirdi, ancak bunun akıllıca olmadığı konusunda oldukça geniş bir fikir birliği var ve bunun gerçeklikten uzak olduğunu söyleyebilirim.”

https://jatilkontanter.no/artikler/130-000-betalingsterminaler-gikk-i-svart-frykter-digitalt-betalingssystem-kan-kollapse

Öte yandan Lider İşverenler Kuruluşu ve Norveç Büyük İşletmeler Topluluğu NHO, Finans Norge resmi sayfasında yayınlanan haberde “Nakitten Bağımsız Gelecek” başlığı altında toplanan maddeleri şöyle sıralıyordu:

• Devlete bildirilmemiş işleri ortadan kaldırmak,
• Suç oranını azaltmak,
• Vergi ve harçları herkesin ödemesi,
• Ödeme sistemlerinde büyük tasarruflar sağlanması (ATM’lerin kaldırılmasına dair),
• Yetkililerin, gelişmeyi kendi akışına bırakması yerine kontrolü ele alması ve yönetmesi.

“Nakitsiz bir topluma doğru Norveç” – Kai Olsen ve Kjetil Staalesen, “10 yıl içinde nakitsiz bir Norveç” [PDF-5/22] [3]

Ne ki muhalefetin güçlü bir savunması ile sekteye uğratılarak nihayetlendi bu kışkırtıcı girişim. İlaveten her şey zaten kontrol altında… Norveç, belediyeler aracılığıyla tuvaletlerde kullandığımız arıtılmamış suyu “su faturası” haricinde “kanalizasyon suyu” adıyla halkına hane hane faturalandıran tek ülkedir belki de dünyada.

https://ja-tilkontanter.no/

Halka hane hane ödetilen bir diğer fatura da “Yayın Ücreti” diğer adıyla “NRK-lisensen.” 1977’den itibaren ulusal televizyon kanalı NRK, mali ve editoryal olarak devlet tarafından kontrol ediliyor. Evinde televizyonu olan her vatandaş, devlet tarafından 2019’a kadar “TV Lisans Yasası” kapsamında, izlesin ya da izlemesin bu ulusal yayıncı için ödeme yaptı. Yılda iki defa faturalandırılmak suretiyle onyıllarca yaptığımız ödemelerden bahsediyorum. Ocak 2020’de yapılan değişiklikle meclis (Stortinget), evinde televizyonu ve PC’si olan her vatandaşa yılda iki kez “NRK Faturası” göndermeyi durdurma kararı aldı. Yeni yasaya göre 2020’den başlayarak bu vergi, kişisel gelir üzerinden hesaplanacak ve ödediğimiz yıllık vergilere eklenerek mahsup edilecek. Tek fark, artık vatandaşın posta kutularına veya elektronik posta adreslerine fatura gönderilmeyecek olması… Özetle, 2019 yılından önce bir Norveç vatandaşı evine bir televizyon satın aldığında 70 yıl yaşayacaksa 70, 90 yıl yaşayacaksa 90 yaşına kadar altı ayda bir bu vergiyi ödemek zorundaydı. Televizyonu izlesin yahut izlemesin… Yeni kanunla bugün, televizyonu olmasa bile herkes lisans ödüyor ve ömür boyu ödemek “zorunda.”[4]

(Bildiğim kadarıyla Türkiye’de bu vergi bir defaya mahsus olmak üzere sadece televizyon satın alındığında ödeniyor.)

Rukiye Taşkın
İZLER 58. Sayı

[1] Fahiş fiyatlarla faturalandırılan yol, belediye kesintileri, ulaşım vb.
[2]https://www.dnb.no/dnbnyheter/no/din-okonomi/snart-trenger-vi-ikke-disse-lenger
[3]https://www.finansnorge.no/sok/?q=Dr%C3%B8mmen+om+kontantfrihet
[4] https://tvpakker.no/lisens

Üvercinka, Ocak 2023 (99)

Cemal Süreya Kültür Sanat Derneği yayını olan Üvercinka Dergisi 99. Sayıda “Islak Sükûtlar” isimli şiirime yer verdi.

Yüreğimizin sarkacını hafifleten erinçte okumalar…

Islak Sükûtlar

yeri ve zamanı değil
biliyorum
zamanı değil ruhun feryâdıyla
geçmişe kafa tutmanın



tarih ağzındaki kanı tükürüyor yüzüme
ağzındaki kini
nefretten nefret eden bakışlarla geleceği
takvimlere yapıştırıyorum




yeri ve zamanı değil
biliyorum
dilim dilim dilimlenirken mermerler
kızıl denizi utanarak geçen gemiler
ve ensemde soluyan firavun kafalı çiviler
geberesiye çarmıhınıza alkış tutuyorum




paramparça olan huzurun içinde
örselendi ruh
zamanın canına karşı
ayaklandı düşünce



mezarlarda resmi geçitte ölüler
tekerrür deresine kan akıtan
göğüs kafeslerindeki ıslak sükûtlarla
doğum köprüsüne geçişteler
sus adım






Rukiye Taşkın

Seslendiren: Eyzün